🕛 Tevekkül Ile Ilgili Hadisler Arapça
xKgu. Özet “Tevekkül Nedir? Tevekkül Ne Demektir? Anlamı” başlıklı yazımızda Tevekkül nedir, Tevekkül ne demektir, Tevekkül kelimesinin tanımı, Tevekkül kelimesinin eş anlamlısı, Tevekkül kelimesinin ingilizce karşılıkları, Tevekkül ile ilgili atasözleri ve deyimler ve Tevekkül hakkında detaylı bilgileri TanımıTevekkül kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve Tevekkül kelimesinin anlamı Türk Dil Kurumu TDK sözlüğünde aşağıdaki şekildedir;isim, din b. *** Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah’a bırakma “Bu, tevekküle karışan bir memnuniyetsizliğin ifadesiydi.” – P. Safa Sponsorlu Bağlantılar Tevekkül kelimesini eş anlamlı karşılığı aşağıdaki gibidir;Tevekkül kelimesinin eş anlamlı karşılığı kelimesini zıt anlamlı karşılığı aşağıdaki gibidir;Tevekkül kelimesinin zıt anlamlı karşılığı İle İlgili Atasözleri ve DeyimlerTevekkül kelimesi ile ilgili atasözü ve deyimler aşağıdaki gibidir;tevekkül etmek herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah’a bırakmakTevekkül İle İlgili Birleşik SözlerTevekkül kelimesi ile ilgili birleşik sözler aşağıdaki gibidir; Tevekkül kelimesinin geçtiği herhangi bir birleşik söz İngilizcesiTevekkül kelimesinin İngilizce karşılıkları ise aşağıdaki gibidir Tevekkül – resignationTevekkül Hakkında Detaylı BilgiTevekkül Allah’a inanma, ona güvenme anlamlarına gelen dini bir terimdir. Çoğu kez Müslümanlarca eylemsizlik ve atalet olarak anlaşılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de kelimenin geçtiği yerlerin hiçbirinde bu manayı Terim Olarak Tevekkül Ne Anlama Gelmektedir?Tevekkül’ün dini terim olarak anlamıysa, bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah’a bağlanıp ona güvenmek, sonucu Allah’tan beklemek anlamına Etme Türleri Nelerdir?Tevekkül dört kısma ayrılır1- Yaratılmışlara tevekkül etmek Yani insanlara tevekkül “falan kimse hayatta olduğu sürece benim için endişe edilecek bir şey yok” der Kendisi gibi fani olan insana güvenip dayanır2- Mala tevekkül Mala tevekkül eden “Benim bu malım, mülküm, param olduğu sürece bana bir şey olmaz, kimse bana bir şey yapamaz, ben her istediğimi alırım, her şeyi yaparım” gibi bütün gücünü mülkünden alır ve güveni sahip olduğu maladır Bu kimse de aldanmışlardandır3- Nefse tevekkül etmek “Benim canım sağ olduğu müddetçe, bu kuvvet sıhhat ve güç bende olduğu sürece, sırtım yere gelmez” diye düşünen kimsenin tefekkürüdür Bu kimse de nefsinin istek ve arzularının peşinde esir olur ve doğru yoldan çıkar Sponsorlu Bağlantılar 4- Allah-u Zülcelal’e tevekkül “Zengin veya fakir olmamın hiçbir önemi yoktur” der, “Çünkü Allah benimledir” der, “Nasıl dilerse beni o hale sokar, isterse aç bırakır, isterse nimetlendirir” der İşte insanı kurtaran tevekkül budur Mü’mine yakışan tefekkür de budur işteDoğru Tevekkül Anlayışı Nedir?Evrendeki olaylar bir düzen ve yasalar çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içinde olmaktadır. İnsanlar akıl ve iradeleriyle sebepleri bulabilirler. İnsan evrende geçerli olan yasaları gözeterek, çalışır, çabalar, sebeplere sarılır, ondan sonra Allah’a güvenir. Bir çiftçi tohum ekmeden ürün elde edemez. Çiftçi tarlasını zamanda sürmeli, ekmeli, gübrelemeli ve sulamalıdır. Sonra da bol ve iyi ürün alabilmek için Allah’tan yardım dilemelidir. Çalışmadan başarıya ulaşılamaz. Bir öğrenci önce derslerin devam edecek, doğru, dürüst çalışacak, ödevlerini zamanda yapacaktır. Sonra Allah’tan yardım isteyerek başarılı olmasını dileyecektir. Kısaca gerçek anlamda tevekkül eden kimse işinin gereğini yapar ve sonucu Allah’tan Olmayan Tevekkül Anlayışı Nedir?İnsanın çalışmayı bırakıp, tembellik ederek, kendisinin yapması gereken işleri Allah’a havale etmesi, doğru bir tevekkül anlayışı değildir. Örneğin bir öğrenci dersine çalışmadan “Ben Allah’ın yardımına güveniyorum, Allah bana yardım eder” diyerek sınava girmesi yanlış bir düşüncedir. Çalışmadan, hiçbir çaba göstermeden başarılı olmaya beklemek tembelliktir, YeriTevekkülün yeri kalptir Zahiri olarak çalışmak kalpteki tevekküle aykırı değildir, tam aksine tevekkülün bir parçasıdır İnsan, takdirin Allah cc tarafından olduğuna yakin olarak kanaat ettiğinde, her hangi bir isteğini elde edemediği zaman; “Allah cc takdiri budur” Elde ettiğinde ise “Bu Allah Azze ve Celle’nin bir lutfudür” diye düşünür Bu şekilde tevekkülü sağlam olan kimsenin başkaları hakkındaki tevekkülü de sağlam olur. Sponsorlu Bağlantılar Yani kendi nefsinin acizliğini bildiği için kendisine güvenmeyen kimse, başkalarının da kendisi gibi aciz olduğunu bilir ve onlara güvenmez, sadece Allah’a güvenir Unutmamak lazımdır ki bütün kainatı ve içindekileri Allah Azze ve Celle yaratmıştır ve onları rızıklandırmayı, muhafaza etmeyi de üzerine almıştır Böyle olduğu halde Allah’tan cc başka şeylere tevekkül etmek, onlardan medet beklemek ne kadar ile İlgili Hadis-i ŞeriflerHalid’in oğulları Habbe ve Sev radıyallahu anhüm anlatıyor “Resülullah aleyhissalatu vesselam bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte kendisine yardım ettik. “Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık hususunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır” buyurdular.” Sponsorlu Bağlantılar Amr İbnu’l-As radıyallahu anh anlatıyor “Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki “Şüphesiz, her derede, ademoğlunun kalbinden bir parça bulunur yani kalp her şeye karşı bir ilgi duyar. Öyleyse kimin kalbi bütün parçalara ilgi duyarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına hiç aldırmaz. Kim de Allah’a tevekkül ederse, kalbinin her şeye ilgi kurarak dağılmasını önlemek için Allah ona yeter.”Tevekkül ile İlgili Bir Hikayeİbrahim ibni Ethem ile Şekik’ül Belhi Rahmetullahi aleyhim Mekke’de karşılaşırlar. İbrahim, Şakik’e “seni bu duruma getirmeye sebeb ne oldu” diye sorar. Şakik şöyle cevap verir.“Günlerden bir gün çöle varmıştım. Kıraç bir yerde yatan, kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime “burada oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetleyim.” Dedim. Kuşun karşısında yere çöktüm. O sırada gagası arasında çekirge taşıyan başka bir kuş geldi. Kırık kanatlı kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun gagasına durumu görünce içimden “bu kuşu öbürüne vasıta kılan ulu Allah nerede olursa olayım benim rızkımı da sağlamaya kadirdir” diyerek kazanç peşinden koşmaya son verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım” Sponsorlu Bağlantılar İbrahim Ethem O’na-“Peki neden sen o kırık kanatlı kuşa yiyecek taşıyan sağlam kuş olup ta daha yüksek dereceli olmak istemiyorsun? Sen peygamberimizin Sallallahu aleyhi ve sellem yüksel el veren elin alçak elden alanın eli daha hayırlıdır” diye buyurduğunu duymadın mı?Bu cevabı alan Şakik, İbrahim’in elini tutarak öptü ve “Ya Ebu İshak sen bizim üstadımızsın” dedi.
Âl-i İmrân / 159. Ayet فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ Allah tarafından lutfedilen bir rahmet sâyesinde sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet, onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Karara bağlanacak işlerde onlarla istişâre et! Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan! Çünkü Allah, kendisine güvenip dayananları sever. Nisâ / 81. Ayet وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا O münafıklara bir şey emrettiğin zaman “Baş üstüne” diyorlar. Fakat senin yanından çıktıkları zaman içlerinde bir gürûh, senin söylediğinin tam tersi planlar kuruyorlar. Ama Allah onların karanlık planlarını bir bir kaydetmektedir. Şu halde sen onlara aldırış etme, Allah’a dayan. Kendisine dayanılıp güvenilecek vekil olarak Allah yeter. Mâide / 11. Ayet يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ هَمَّ قَوْمٌ اَنْ يَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ۟ Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın Hani bir topluluk kötülük yapmak üzere size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, Allah onların ellerini sizden geri çekmişti. Öyleyse Allah’a karşı gelmekten sakının! Mü’minler de yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar. Enfâl / 61. Ayet وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ Her şeye rağmen o düşmanlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a güvenip dayan. Hiç şüphesiz Allah hakkiyle işiten, kemâliyle bilendir. Tevbe / 51. Ayet قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ De ki “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur. O bizim Mevlâmız’dır. Mü’minler, yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.” Tevbe / 129. Ayet فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ Rasûlüm! Bütün bunlara rağmen, onlar yine de sana inanmaktan yüz çevirirlerse de ki “Bana Allah yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Yalnız O’na dayandım, O’na güvendim. O, büyük arşın Rabbidir.” Yunus / 85. Ayet فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ Onlar da şöyle diyorlardı “Biz, yalnızca Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz, bizi o zâlim toplumun işkencelerine maruz bırakarak, onlar için bir imtihan unsuru yapma!” Hûd / 56. Ayet اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ “Şüphesiz ki ben benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki Allah, perçeminden tutmuş da onu mutlak hâkimiyet ve tasarrufu altında bulunduruyor olmasın. Muhakkak ki, her türlü hüküm ve tasarrufunda Rabbimin tuttuğu yol, dosdoğru ve mutlak âdil bir yoldur.” Furkan / 58. Ayet وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًاۚۛ Hiç ölmeyen, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Allah’a güvenip dayan. O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olma konusunda O kendi kendine yeter. Furkan / 75. Ayet اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًاۙ İşte bunlar, hak yolda sabır ve sebât göstermelerine karşılık cennetin yüksek makam ve köşkleriyle mükâfatlandırılacak, oraya selâm ve hürmetle buyur edileceklerdir. Şuarâ / 216. Ayet فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ Şâyet sana karşı gelirlerse, “Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim” de. Şuarâ / 217. Ayet وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ Sonsuz kudreti ve merhamet sahibi Allah’a güvenip dayan. Neml / 79. Ayet فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ Rasûlüm! Sen yalnızca Allah’a güvenip dayan. Çünkü, tuttuğun yol gerçekliği apaçık ortada olan hak yoldur. Ahzâb / 3. Ayet وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا Yalnız Allah’a güvenip dayan. Çünkü, güvenip dayanılacak ve işlerin kendine havale edileceği makâm olarak Allah yeter! Ahzâb / 48. Ayet وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların eziyetlerine aldırma. Sen Allah’a güvenip dayan. Güvenip dayanılacak zat olarak Allah yeter! Zümer / 36. Ayet اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ Allah kuluna yetmez mi? Kalkmışlar, seni O’nun dışında putlaştırıp taptıkları bir takım varlıklarla korkutmaya çalışıyorlar. Allah kimi saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse olmaz. Zümer / 38. Ayet وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ Onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette “Allah’tır” derler. De ki “Öyleyse, Allah’tan başka ilâh diye yalvardıklarınıza bakmaz mısınız? Allah bana bir sıkıntı vermek istese, onlar, O’nun takdir buyurduğu bu sıkıntıyı giderebilirler mi? Yahut O benim için bir rahmet dilese, onlar, O’nun bahşettiği bu nimetin bana ulaşmasını önleyebilirler mi?” De ki “Allah bana yeter! Tevekkül edecek olanlar yalnızca O’na dayanıp güvensinler!” Teğabün / 13. Ayet اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Mü’minler de ancak Allah’a dayanıp güvensinler! Talâk / 3. Ayet وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter. Allah buyruğunu mutlaka gerçekleştirir. Allah, her şey için belli bir ölçü koymuştur. Müzzemmil / 9. Ayet رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلًا O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur. O halde bütün işlerinde yalnız O’nu vekîl tut! O’na güven ve sığın! Âl-i İmrân / 122. Ayet اِذْ هَمَّتْ طَٓائِفَتَانِ مِنْكُمْ اَنْ تَفْشَلَاۙ وَاللّٰهُ وَلِيُّهُمَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ İşte o anda içinizden iki birlik gevşeklik gösterip geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki Allah, onların yardımcısı ve destekçisiydi. Artık mü’minler, sadece Allah’a güvenip dayansınlar. Âl-i İmrân / 160. Ayet اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ Eğer Allah size yardım ederse, hiçbir kuvvet sizi yenemez. Fakat sizi yardımsız ve yüzüstü bırakırsa, O’ndan başka sizi kim kurtarabilir? O halde mü’minler, ancak Allah’a dayanıp güvensinler. Mâide / 23. Ayet قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَۚ فَاِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَاِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّٰهِ فَتَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ Allah’ın buyruklarına karşı gelmekten korkan ve O’nun iman, sadakat, yakîn gibi nimetlerine eren iki yiğit ortaya atılıp şöyle dedi “Şehrin kapısını zaptedip, üzerlerine saldırın. Bir kere oraya girmeyi başardığınız zaman, mutlaka siz gâlip geleceksiniz. Gerçekten mü’min iseniz yalnızca Allah’a güvenip dayanın.” A'râf / 89. Ayet قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اِنْ عُدْنَا ف۪ي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ اِذْ نَجّٰينَا اللّٰهُ مِنْهَاۜ وَمَا يَكُونُ لَنَٓا اَنْ نَعُودَ ف۪يهَٓا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّنَاۜ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًاۜ عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۜ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَاَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِح۪ينَ “Allah bizi sizin o bâtıl dîninizden ve yolunuzdan kurtardıktan sonra yeniden ona dönersek, bu takdirde elbette yalan isnadıyla Allah’a iftirada bulunmuş oluruz. Doğrusu Rabbimiz Allah’ın dilemesi hâriç, bizim sizin bâtıl dîninize dönmemiz asla sözkonusu değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz yalnızca Allah’a güvenip dayandık.” Sonra Allah’a yönelerek “Rabbimiz! Sen bizimle kavmimiz arasında hükmünü ver. Çünkü hüküm verenlerin en hayırlısı sensin!” diye yalvardı. Enfâl / 2. Ayet اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ Gerçek mü’minler ancak o kimselerdir ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman bu onların imanını artırır ve bütün işlerinde sadece Rablerine dayanıp güvenirler. Enfâl / 49. Ayet اِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ د۪ينُهُمْۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, mü’minler hakkında “Kendilerini bir şey zanneden şu basit adamları dinleri ne fenâ aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah onu üstün kılar. Çünkü Allah kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır. Yunus / 71. Ayet وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ Rasûlüm! Onlara Nûh’un ibret dolu kıssasını anlat Hani o kavmine şöyle demişti “Ey kavmim! Şayet benim peygamber olarak aranızda bulunmam ve Allah’ın âyetlerini okuyup onlarla öğüt vermem size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben sadece Allah’a güvenip dayandım. Haydi siz de tanrı diye taptığınız bütün varlıklarla birlikte toplanıp bana ne yapacağınıza karar verin. Ama, dikkat edin de, vereceğiniz bu karar sonnradan başınıza bir belâ, bir pişmanlık sebebi olmasın. Ardında da bana hiç göz açtırmadan hakkımdaki kararınızı hemen uygulayın.” Yunus / 84. Ayet وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ Mûsâ kavmine “Ey kavmim! Eğer hakikaten Allah’a iman ettiyseniz ve gerçekten O’na teslim olduysanız, o halde yalnızca O’na dayanıp güvenin” diye öğüt veriyordu. Hûd / 88. Ayet قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ Şuayb onlara şunları söyledi “Ey kavmim! Söyleyin bakalım, ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorsam ve O beni lutuf ve kerem hazinesinden güzel bir şekilde rızıklandırmışsa, O’na nasıl karşı gelebilirim? Ayrıca ben, Yapmayın!” diye sizi sakındırdığım şeyleri yapmak suretiyle çelişkiye düşmek istemem. Tek gâyem, gücümün yettiği kadar yanlışlarınızı düzeltmektir. Bu hususta başarılı olup olmamam da tamâmen Allah’ın elindedir. Ben yalnız O’na dayanıp güvendim ve yalnızca O’na yöneliyorum.” Hûd / 123. Ayet وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ Gökler ve yer neyi barındırıyor, gelecek adına ne saklıyorsa hepsini bilen ve hâkimiyeti altında tutan ancak Allah’tır. Bütün işler neticede O’na varır ve O neye hükmederse o olur. Öyleyse yalnız O’na kulluk et ve yalnız O’na güvenip dayan. Unutma ki Rabbin, işleyip durduklarınızdan asla habersiz değildir. Yusuf / 67. Ayet وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ Onlara şunu söyledi “Oğullarım! Mısır’a hepiniz aynı kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi, ne yapsam da, Allah’tan başınıza gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Çünkü mutlak mânada hüküm ve takdir Allah’ındır. Ben yalnızca O’na dayanıp güvenirim. Kendisine dayanıp güvenecek bir güç arayan herkes de sadece O’na dayanıp güvensinler.” İbrahim / 11. Ayet قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ Peygamberleri onlara şunu söyledi “Evet, biz de ancak sizin gibi insanlarız. Fakat Allah, kullarından dileğine peygamberlik gibi özel ihsânda bulunur. Şunu bilin ki, Allah izin vermedikçe size herhangi bir delil, bir mûcize getirmemiz mümkün değildir. Mü’minler sadece Allah’a dayanıp güvenmelidirler!” İbrahim / 12. Ayet وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟ “Hem bize yürüyeceğimiz doğru yollarımızı Allah göstermişken niçin O’na dayanıp güvenmeyelim ki? Bize çektirdiğiniz her türlü ezâ ve cefâya elbette sabredip katlanacağız. Zâten tevekkül sahiplerine de düşen, yalnız Allah’a dayanıp güvenmektir.” Nahl / 42. Ayet اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ O muhâcirler, Allah yolunda başlarına gelene sabretmişler ve yalnızca Rablerine dayanıp güvenmişlerdir. Nahl / 99. Ayet اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ Gerçekte onun iman edenler ve yalnızca Rablerine güvenip dayananlar üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Ankebût / 59. Ayet اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ Onlar sabreden ve yalnızca Rablerine güvenip dayanan kimselerdir. Şûrâ / 10. Ayet وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ Rasûlüm! De ki “Hangi konuda anlaşmazlığa düşerseniz düşün, o konuda nihâî hükmü verecek olan Allah’tır. Rabbim olan Allah işte budur. Ben yalnızca O’na güvenip dayandım ve bütün gönlümle yalnızca O’na yönelirim.” Şûrâ / 36. Ayet فَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ Size verilen her şey ancak dünya hayatının gelip geçici menfaatidir. Allah katındaki nimetler ise inanıp yalnızca Rablerine güvenip dayananlar için her bakımdan daha hayırlı ve daha devamlıdır. Mümtehine / 4. Ayet قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ اِلَّا قَوْلَ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ لَاَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَٓا اَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَاِلَيْكَ اَنَبْنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ İbrâhim’de ve beraberindeki mü’minlerde sizin için uyulması gereken güzel bir örnek vardır. Onlar putperest kavimlerine şöyle demişlerdi “Biz kesinlikle sizden de sizin Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan da uzağız. Sizi ve bâtıl dîninizi reddediyoruz. Sizinle bizim aramıza, siz sadece tek olan Allah’a iman edinceye kadar sürüp gidecek bir düşmanlık ve nefret girmiş bulunmaktadır.” Ancak İbrâhim’in babasına söylediği “Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim; ancak Allah’tan gelecek bir azabı senden savmam da mümkün değil” demesi örnek olmaz! Onlar şöyle dua ederlerdi “Rabbimiz! Yalnızca sana güvenip dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır!” Mülk / 29. Ayet قُلْ هُوَ الرَّحْمٰنُ اٰمَنَّا بِه۪ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَاۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ De ki “O Rahmân’dır; O’na inandık ve yalnız O’na güvenip dayandık. Bu sebeple, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında siz de öğreneceksiniz!” Âl-i İmrân / 173. Ayet اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ Onlar ki, bazı kimseler kendilerine “Düşmanlar sizinle savaşmak üzere ordular topladı, onlardan korkun!” dediklerinde, bu onların imanını bir kat daha artırdı da “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” mukabelesinde bulundular. Nisâ / 132. Ayet وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا Evet, göklerde ne var, yerde varsa hepsi Allah’ındır. Vekîl olarak Allah yeter. Nisâ / 171. Ayet يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا۟ Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gidip taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında doğru olandan başkasını söylemeyin! Şunu bilin ki, Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve peygamberlerine tam iman edin de “Allah üçtür” demeyin. Kendi iyiliğinize olarak bundan vazgeçin. Çünkü Allah, bir tek ilâhtır. Hâşâ O, çocuğu olmaktan pak ve uzaktır. Göklerde ne var, yer de ne varsa hepsi O’nundur. Vekîl olarak Allah yeter. İsrâ / 2. Ayet وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُون۪ي وَك۪يلًاۜ Mûsâ’ya kitabı verdik ve o kitabı İsrâiloğulları’na doğru yolu gösteren bir rehber yaptık. Bununla onlardan istediğimiz şuydu “Benden başka işlerinizi havale edeceğiniz ve kendisine güvenip dayanacağınız bir mercî edinmeyin!” İsrâ / 65. Ayet اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلًا “Elbette benim ihlaslı kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin ve zorlayıcı gücün yoktur. Onların koruyucusu ve işlerine vekîl olarak Rabbin yeter!” Zümer / 62. Ayet اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şey üzerinde görüp gözetici ve mutlak tasarruf sahibidir.
ENFAL/ 2 Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler. ENFAL/ 49 O sırada münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar, müslümanlar hakkında “şu adamları dinleri aldattı” diyorlardı. Oysa her kim Allah’a tevekkül ederse bilsin ki, Allah galiptir, güçlüdür ve hikmet sahibidir. TEVBE/ 51 De ki “Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” YUSUF/ 67 Ve dedi ki “Ey yavrularım! şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah’ın takdirini sizden engelleyemem. Hüküm yalnızca Allah’ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O’na tevekkül etmelidirler.” İBRAHİM/ 12 Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah’a dayanıp güvenmeyelim? Elbette bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” NAHL/ 42 O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. NAHL/ 99 Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur. AHZAB/ 48 Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların ezalarını bırak aldırma da Allah’a tevekkül et. Allah vekil olarak hepsine yeter. HADİS-İ ŞERİFLER * Halid’in oğulları Habbe ve Sev radıyallahu anhüm anlatıyor “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte kendisine yardım ettik. “Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık hususunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır” buyurdular.” * Amr İbnu’l-As radıyallahu anh anlatıyor “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki “Şüphesiz, her derede, âdemoğlunun kalbinden bir parça bulunur yani kalp her şeye karşı bir ilgi duyar. Öyleyse kimin kalbi bütün parçalara ilgi duyarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına hiç aldırmaz. Kim de Allah’a tevekkül ederse, kalbinin her şeye ilgi kurarak dağılmasını önlemek için Allah ona yeter.” * İbn-i Abbâs radiya’llahu anhüma’dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur Resûlu’llah Salla’llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki Bana bütün ümmetler arzolunup gösterildi Bir, iki peygamber yanlarında onar, yirmişer, otuzar, kırkar ümmetleriyle berâber önümden geçmeğe başladılar. Bir peygamber de yanında bir ümmeti bile olmaksızın geçti. En sonu uzaktan büyük bir karaltı gösterildi. Bu kesîf karaltı nedir? Bu benim ümmetim midir? Diye sordum. Bu, Mûsâ peygamberle kavmidir? Diye cevab verildi, sonra bana ufka bak! Denildi. Bakınca ufku dolduran sevâd-ı a’zamı gördüm. Sonra bana semâ ufuklarının şurasına ve bu tarafına da bak! Denildi. Bir de ne göreyim! Bir sevâd-ı a’zâm baştanbaşa ufku kaplamıştı. Bana Bu senin ümmetindir. Bunlar yetmiş bin kişi hesâba çekilmeksizin Cennet’e girecektir, denildi. Resûl-i Ekrem bu hitâbesinden sonra odasına girdi. Ve hesâba çekilmeden Cennet’e gireceklerin evsâfı hakkında mecliste bulunanlara bir şey söylemedi, artık meclistekiler dağıldı. Ve şöyle münâzara ediyorlardı Biz, Allah’a îmân ve Resûlü’ne itba’ eden kimseleriz. Artık biz, Cennet’e hesapsız gideceğiz, yâhut O bahtiyarlar evlâdlarımızdır, onlar İslâm câ’miası içinde doğmuşlardır. Biz ise câhiliyyet devrinde doğduk, diyorlardı. Bu münâzara Resûlu’llah’a erişmekle hemen hâne-i saâdetten çıkıp “Cennet’e hesapsız girecek mü’minler efsun etmiyenler, teşe’üm iylemiyenler, şifânın Allah’dan olduğuna inanıp keyden olduğuna inanmıyanlar ve her hususta Allah’a tevekkül edenlerdir” buyurdu. Bunun üzerine Ukkâşe İbn-i Mihsen Yâ Resûla’llah, ben onlardan mıyım? Diye sordu. Resûl-i Ekrem Evet onlardansın! buyurdu. Sonra başka birisi ayağa kalkarak Ben onlardan mıyım? Dedi. Resûl-i Ekrem bu hususta Ukkâşe senden öne geçti!” buyurdu. * Enes İbn-i Mâlik radiya’llâhu anh’den şöyle rivâyet edilmiştir Hazret-i Enes demiştir ki Bir kere Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ile Haddâd bir san’atkâr olan Ebû Seyf Berâ’ İbn-i Evs in evine gitmiştik. Ebû Seyf’in zevcesi Ümm-i Bürde Peygamber’in mahdûmu Hazret-i İbrâhîm’in murdıası, süt ninesi idi. Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem İbrâhîm’i kucağına aldı. İbrâhîm’i öptü, kokladı. Bundan sonra bir kerre daha Ebû Seyf’in evine gittik. Bu def’a İbrâhîm can veriyordu. Resûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem’in iki gözü yaş dökmeğe başladı. Bunun üzerine Abdurrahmân İbn-i Avf – Yâ Resûlullâh! Halk musîbet zamânında sabretmiyebilir, fakat sen de mi? diye taaccüb ve istiğrâb eyledi. Resûlullâh – Ey İbn-i Avf! Bu hal, babanın çocuğuna karşı beslediği rikkat ve şefkattir. Yoksa sabır ve tevekküle münâfî bir nevha değildir duyurdu. Sonra bu göz yaşını bir diğeri ta’kîb eyledi. Bu def’a da Resûl aleyhi’s-selâm – Göz ağlar ve kalb mahzûn olur. Biz, Rabbimiz’in râzı olacağı sözden başka bir kelime ile izhâr-ı hüzn etmeyiz. Ey İbrâhîm! Biz, senin ayrılığınla pek ziyâde mahzûn ve mükedderiz, buyurdu. * Hazreti İbnu Abbâs radıyallâhu anhümâ anlatıyor “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu “AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semâvatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semâvat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va’din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed aleyhissalâtu vesselâm de haktır. Kıyamet de haktır. AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin bürhanın iIe dâva açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur”. * Ümmü Seleme radıyallâhu anhâ anlatıyor “Resülullah aleyhissalatu vesselam evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu “Allah’ın adıyla Allah’a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalâlete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız”. * Hazreti Enes radıyallâhu anh anlatıyor “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki “Evinden çıkınca kim “Allah’ın adıyla, Allah’a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah’tandır” derse kendisine “İşine bak, sana hidâyet verildi, kifâyet edildi ve korundun da” denir, ondan şeytan yüz çevirir”. * Hazreti Cabir radıyallahu anh anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm cüzzamlı bir kimsenin elinden tuttu ve kendisiyle birlikte elini tabağa koydu, sonra da “Allah’a güvenerek ve O’na tevekkül ederek ye!” buyurdu.” * Muğire İbnu Şu’be radıyallahu anh anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki “Kim vücudunu dağlatır veya rukye yaptırırsa tevekkülü terketmiş olur.” * İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki “Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. İhtiyarsız kalbine uğursuzluk vehmi gelip içinde bazı şeylere karşı nefret duyan hâriç bizden kimsede bu yoktur. Lakin Allah onu tevekkülle giderir.” * Hazreti Ömer radıyallahu anh anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki “Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz.” * Ebu Saîd radıyallahu anh anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm “Sûr’un sahibi İsrafil aleyhisselâm, sûr denen sorusunu ağzına dayamış, yüzünü çevirmiş, kulağını dikmiş, üfleme emrini beklerken ben nasıl tereffühle dünya nimetlerinden istifade edebilirim?” buyurmuşlardı. Bu, sanki ashabına çok ağır gelmişti “Peki biz ne yapalım -veya ne diyelim- ey Allah’ın Resûlü?” diye sordular. Onlara “Hasbünallah ve ni’mel-vekil Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!, Allah’a tevekkül ettik. -belki de “tevekkülümüz Allah’adır!” demişti- deyiniz!” diye emir buyurdular.” * Hazreti Enes radıyallahu anh anlatıyor “Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’a gelerek “Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah’a tevekkül edeyim?” diye sormuştu. Ona “Bağla ve tevekkül et!” buyurdu.” Allah’a güven ve itimad ile başlayıp, kalben beşerî güç ve kuvvetten teberri kuşağında sürdürülen ve neticede herşeyi Kudreti Sonsuz’a havale edip vicdânen itimad-ı tâmmeye ulaşma ile sona eren âlem-i emre ait ahvâl veya rûhanî seyrin mebdeine “tevekkül”, iki adım ötesine “teslim”, bir tur ilerisine “tefviz” ve müntehasına da “sika” denir. Tevekkül; kalbin Allah’a tam itimad ve güveni, hattâ başka güç kaynakları mülâhazasından rahatsızlık duyması ma’nâsına gelir. Bu ölçüde bir güven ve itimad olmazsa, tevekkülden söz edilemez; kalb kapıları ağyara açık kaldığı sürece de hakiki tevekküle ulaşılamaz. Tevekkül; sebepler dairesinde arızasız esbaba riayet edip, sonra da Kudreti Sonsuz’un üzerimizdeki tasarrufunu intizardır ki, iki adım ötesi, çok Hakk dostu tarafından “gassalin elindeki meyyit” sözüyle ifadelendirilen teslim mertebesidir Tevekkül; Cenâb-ı Hakk ve O’nun nezdindekilere bel bağlayıp itimad etme ve O’ndan başkasına kalbin kapılarını bütün bütün kapamak demektir ki; buna, bedenin ubûdiyete, kalbin de rubûbiyete kilitlenmesi de diyebiliriz. Tevekkül eden ve etmeyenin misâlleri, şu hikâyeye benzer Vaktiyle iki adam, hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup, nezâret eder; diğeri hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi “Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.” O dedi “Yok, ben bırakmayacağım. Belki zâyi olur. Ben kuvvetliyim. Malımı, belimde ve başımda muhâfaza edeceğim.” Yine ona denildi “Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyâde iyi muhâfaza eder. Belki başın döner, yükün ile beraber denize düşersin. Hem, gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere tâkat getiremeyecek. Kaptan dahi, eğer seni bu halde görse, ya divânedir diye seni tard edecek, ya Hâindir, gemimizi ittiham ediyor, bizimle istihzâ ediyor, hapis edilsin’ diye emredecektir. Hem, herkese maskara olursun. Çünkü, ehl-i dikkat nazarında, zaafı gösteren tekebbürün ile, aczi gösteren gururun ile, riyâyı ve zilleti gösteren tasannuun ile, kendini halka mudhike yaptın; herkes sana gülüyor” denildikten sonra, o bîçarenin aklı başına geldi, yükünü yere koydu, üstünde oturdu. “Oh! Allah senden râzı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum” dedi. İşte ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisenin karşısında titremekten ve hodfüruşluktan ve maskaralıktan ve şekàvet-i uhreviyeden ve tazyikàt-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın. İmam Fahruddin Râzî der ki “Tevekkül bazı cahillerin zannettiği gibi, insanın kendini ihmal etmesi demek değildir. Böyle olsaydı müşavere emri, tevekküle engel olurdu. Tevekkül insanın zahirî görünür sebeplere uyması ve fakat kalbini onlara bağlamayıp Hak Teâlâ’nın, korumasına dayanması demektir…” Ebu Musa Deluli der ki, Abdurrahman bin Yahya’ya tevekkülden sordum. Buyurdu ki “elini sonuna kadar ejderhanın ağzına soksan, Allah ile bulunduğun halde hiçbir şeyden korkma” Ebu Musa der “tevekkülden sormak için Bayezid-i Bistami’nin evine gidip, kapısını çaldığımda -Ey Musa, sana Abdurrahman bin Yahya’nın verdiği cevap kafi gelmedi mi ki, tekrar bana sormak istiyorsun” dedi. Efendim kapıyı açınız dedim. “beni ziyarete gelseydin, elbette sana kapıyı açardım, cevabı kapıdan al git ki, eğer yataktaki yılan seni ısırmak isterse, Allahu Teala ile olduğun halde hiçbir şeyden korkma” dedi. Ben de tekrardan Abdurrahman bin Yahya’nın yanında kalmak için geri döndüm… Ebu Türabi- Nahşi rahımehullah tevekkül, kulun bedenini ibadete vermesi, kalbinin rububiyetiyle bağlanması ve Hakk’ın yeterlilik ve vekaleti ile itminanıdır ki, eğer kendisine verilirse şükretmeli, verilmezse sabretmelidir. Nevevi rahımehullah Tevekkül, tedbirini Allahu Tealanın tedbirinde fani etmen, Allahu Tealanın vekil, müdir ve nasir olduğuna razı olmandır. Cüneyd-i Bağdadi kuddise sirrahu Tevekkül, bütün varlığınla Allahu Tealaya dönmek ve ondan başkasından kesilmektir. İbrahim-i Havas rahımehullah Tevekkül, Allahu Teala’dan başkasından korkmamak ve beklememektir. Yala bin Murre diyor ki – Bir defasında Hazreti Ali’nin Radıyallahu anh bir kaç yakın dostu ile biraraya gelerek “halifenin evi önünde nöbet tutalım. Çünkü o yiğit bir savaşçı olduğu için kendisine karşı suikast düzenlenebilir.” Dedik ve bu amaçla evinin kapısı önünde nöbet tutmaya başladık. Bir ara Hazreti Ali Radıyallahu anh namaza kalkınca bize “burada ne işiniz var?” diye sordu. Kendisine “Ya emirel müminin, seni korumak istedik. Çünkü yiğit bir savaşçı olduğun için sana suikast düzenleneceğinden çekindik” diye cevap verdik. Bu cevabımız üzerine bize “Beni gök halkına karşı mı, yoksa yeryüzü halkına karşı mı koruyorsunuz?” diye sordu. Bizler kendisine “seni yeryüzü halkına karşı koruyoruz. Gökyüzü halkına karşı nasıl koruyabiliriz ki?” diye cevap verince o şunları söyledi “Allah’ın gökyüzünde taktir etmediği hiç bir şey yeryüzünde meydana gelmez. Yeryüzünde yaşayan herkesi korumakla ikişer melek görevlidir. Bu durum o kimsenin kaderi gelinceye kadardır. Kaderi gelince bu melekler onu kaderiyle başbaşa bırakırlar.” KUŞUN RIZKINI ALLAH VERİRSE İbrahim ibni Ethem ile Şekik’ül Belhi Rahmetullahi aleyhim Mekke’de karşılaşırlar. İbrahim, Şakik’e “seni bu duruma getirmeye sebeb ne oldu” diye sorar. Şakik şöyle cevap verir. “Günlerden bir gün çöle varmıştım. Kıraç bir yerde yatan, kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime “burada oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetleyim.” Dedim. Kuşun karşısında yere çöktüm. O sırada gagası arasında çekirge taşıyan başka bir kuş geldi. Kırık kanatlı kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun gagasına bıraktı. Bu durumu görünce içimden “bu kuşu öbürüne vasıta kılan ulu Allah nerede olursa olayım benim rızkımı da sağlamaya kadirdir” diyerek kazanç peşinden koşmaya son verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım” İbrahim Ethem O’na -“Peki neden sen o kırık kanatlı kuşa yiyecek taşıyan sağlam kuş olup ta daha yüksek dereceli olmak istemiyorsun? Sen peygamberimizin Sallallahu aleyhi ve sellem yüksel el veren elin alçak elden alanın eli daha hayırlıdır” diye buyurduğunu duymadın mı? Bu cevabı alan Şakik, İbrahim’in elini tutarak öptü ve “Ya Ebu İshak sen bizim üstadımızsın” dedi. İHTİYAR KADININ HASTA DEVESİ Yaşlı kadının biricik devesi uyuz olmuştu. Ölürse bütün işleri altüst olacak, bağına, bahçesine giderken eşyasını yükleyecek vasıtadan mahrum kalacaktı. Bunun için günlerce düşünmüş, bir tedbir hatırına gelmemişti. Durmadan dua ediyor, devesini kurtarmasını Allah’tan diliyordu. Bir gün yine kıra çıkardığı devesinin ot yemeyip, su içmediğini, iskelet haline geldiğini görünce üzüntüsü bir kat daha arttı, başladı ağlamaya. Hem ellerini açmış dua ediyor, hem de durmadan ağlıyordu. İşte bu sırada Peygamberimiz, ashabıyla birlikte oradan geçmekteydi. Yaşlı kadının ağladığını görünce sordu — Ey Allah’ın kulu, niçin gözyaşı döküp ağlıyorsun? Kadın titrek sesle cevap verdi — Niçin olacak, dedi, devem için. Devem benim herşeyim. Ya ölürse halim ne olur? Yakalandığı hastalıktan kurtarması için Rabbime günlerdir el açıp dua ediyorum, fakat bir türlü kabul edilmiyor. Tebessüm eden Peygamberimiz şöyle cevap verdi — Kabul olmasını istiyorsan duana biraz da katrankat, katranl.. Kadın düşünmeye başladı. Ne demekti duasına katran katmak? Nihayet anlar gibi oldu. Bu defa gidip komşulardan katran bulan kadın, uyuz devesine önce iyice bir katran sürdü. Bundan sonra da ellerini açıp duaya başladı. Katranla uyuz sivücelerindeki mikroplar tümüyle ölmüş, böylece deve uyuzdan kurtulmuştu. Bundan sonra anlaşıldı ki, bir hastalığın iyi olması için sadece el açıp dua etmek yeterli ilâcını da ihmal etmemek şarttır. Peygamberimiz kadına bunu söylemek istemiş, mes’eleyi anlayan kadın da tavsiye edileni tatbik ederek devesini kurtarmıştı. MÜTEVEKKİL ADAM Yaylada herkes tanırdı onu. Ne mütevekkil adam derlerdi. Başına gelen hiç bir şeye üzülmez, daima “Vardır bir hikmeti” deyip geçerdi. O sene yaylada hemen herkesin malı, davan hastalıklardan uzak şekilde otlarken, mütevekkil adamın aniden eşeği ölüvermişti. Halbuki eşeği onun her şeyi demekti. Gideceği yere ona binerek gider, eşyasını ona yükleyerek göçerdi. Fakat adı üstünde mütevekkil adamdı. Komşuları kadar bile üzülmedi. Her zamanki gibi, — Bunda da bir hikmet vardır, deyip geçti. Aradan çok geçmedi. Bu defa da evinin kapısından hiç ayrılmayan köpeği oluverdi. Komşuları yine üzülürken, o, her zamanki mütevekkil haliyle — Bunda da bir hayır vardır, deyip geçti. Ziyan bununla kalmadı. Bir başka gün de, kendisini sabah namazına kaldıran horozu bunda bir uğursuzluk vardır, diyerek üzüntülerini ifâde ederken, mütevekkil yaşlı zat — Hayır! Bunda bir hikmet vardır, boşuna üzülüyorsunuz, diyor, üzerinde durmuyordu. Yaşlı zat, hayatta çok şeyler görüp geçirmişti. Böyle peşpeşe gelen musibet görünüşlü hâdiselerin arkasında rahmet görünüşlü tecellilerin bulunduğuna pek çok kere şahit olmuştu. Onun için üzülmüyor, kendisini teselli edenlere de — Mülk Allah’ındır. Biz de bu mülkün işçileri gibiyiz. Mülk sahibi dilediği şekilde tasarruf eder, karşılığını veriyordu. Bir gece, eşkıyalar toplanıp yayladaki evlere baskın düzenlediler. Pür silâh hücuma geçen soyguncular, önce çevreyi dinliyorlar, nerede bir eşek anırması yahut köpek havlaması, yahut da horoz Ötmesi duyarlarsa hemen oraya doğru yürüyüp evi kolayca buluyor, soyup soğana çeviriyorlardı. Gecenin karanlığında dolaştıkları yaylada, soyulmadık ev bırakmamışlardı. Ancak mütevekkil adamın evi, bu soygundan müstesna kalmıştı. Sabah namazını kıldıktan sonra komşulardaki panik ve bağrışmaları duyan mütevekkil adam, onların soyulup soğana çevrildiğini anladı, eşkiya, kendi evini keşfedememişti. Zira eşeği öldüğünden, anırıp da haber verememişti. Köpeği öldüğünden havlayıp da sesini duyuramamıştı. Horozu öldüğünden ötüp de işaret verememişti. Böylece bunların yokluğu, evin soyulmaktan kurtuluşuna sebeb olmuş, eşkıya böyle bir evin varlığından haberdar bile olmamıştı. Komşuları başlarına gelenlerden şaşkınlıklarını ifâde ederken, mütevekkil adam yine sakin ve suskun cevap veriyordu — Hayatta hiçbir muvaffakiyet sizi olduğundan fazla sevindirmesin, hiçbir ziyan da olduğundan fazla üzmesin. Tevekkülü her iki halde de unutmayın. Bunların hepsi de geçici şeylerdir. Hayatta ne cereyan ediyorsa hikmetli ve ibretli cereyan eder, tesadüf ve manasızlık yoktur. Siz buna karşı önce kul plânında tedbirinizi alın, sonra da tevekkül dağına yaslanıp rahat edin. REZZAK’A GÜVEN Zahidin biri, “Herkesin rızkı Allah’tan celle celaluhu gelir” hadisinin mânâsını bizzat yaşayarak anlamak istiyordu. Başını alıp çöllere çıktı, bir kenarda yatıp uyudu. Aradan bir müddet geçti. Çölde yolunu kaybeden bir kervan adamın yattığı yerin yakınında konakladı. Zahidi gördüler. Birisi – Bu adam niçin böyle ıssız bir yerde yatıyor, kurttan, düşmandan korkmuyor mu? Yoksa ölmüş mü? dedi. Yanına gittiler. Zahit hiç sesini çıkarmıyor, ne olacak diye hareketsiz bekliyordu. Kervandakiler bunu görünce – Bu zavallı açlıktan ölmek üzere, dediler. Yemek getirdiler. Zahit dişlerim sıktı. Adamlar bıçak getirip dişlerinin arasına .soktu, zorla ağzını açtı ve çorbayı içirdiler. Vehih b. Verrj’e, “Rızık için hiç endişelendiğiniz oldu mu?” dediler. “Bütün yerin kalay olduğunu görsem, göklerin de bakır olduğunu anlasam, rızkımdan endişe etmem. Eğer endişeye kapılırsam, Allah’ın bütün mahlukların rızkına kefil olduğuna inanmamış olurum!” dedi. Bu tembelliği tavsiye değildir. Bu Allah’a iman ve Onun, misafirlerinin ihtiyacını göreceğine duyulan tam bir itimattır, insan Rabbinden o kadar emin olmalıdır. Onun gemisine binmişken yükünü sırtında taşımamalıdır. Yazık ki, çok defa bu güveni yakalayamıyor ve zanlarımıza göre muamele görüyoruz. Yüreğinde o itimadı yaşayan gidip çöle yatabilir.
Sorular Din tevekkülle ilgili örnekler CEVAPLA CEVAPLAR Tevekkül nedir? Tevekkül, Allah'a teslim olmak, güvenmek, dayanmak, bağlanmak ve sığınmak anlamlarına gelmektedir Dini terim olarak tevekkül ne anlama gelmektedir? Tevekkül'ün dini terim olarak anlamıysa, bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah'a bağlanıp ona güvenmek, sonucu Allah'tan beklemek anlamına gelmektedir. Tevekkül etme türleri nelerdir? Tevekkül dört kısma ayrılır 1- Yaratılmışlara tevekkül etmek Yani insanlara tevekkül “falan kimse hayatta olduğu sürece benim için endişe edilecek bir şey yok” der Kendisi gibi fani olan insana güvenip dayanır 2- Mala tevekkül Mala tevekkül eden “Benim bu malım, mülküm, param olduğu sürece bana bir şey olmaz, kimse bana bir şey yapamaz, ben her istediğimi alırım, her şeyi yaparım” gibi bütün gücünü mülkünden alır ve güveni sahip olduğu maladır Bu kimse de aldanmışlardandır 3- Nefse tevekkül etmek “Benim canım sağ olduğu müddetçe, bu kuvvet sıhhat ve güç bende olduğu sürece, sırtım yere gelmez” diye düşünen kimsenin tefekkürüdür Bu kimse de nefsinin istek ve arzularının peşinde esir olur ve doğru yoldan çıkar 4- Allah-u Zülcelal’e tevekkül “Zengin veya fakir olmamın hiçbir önemi yoktur” der, “Çünkü Allah benimledir” der, “Nasıl dilerse beni o hale sokar, isterse aç bırakır, isterse nimetlendirir” der İşte insanı kurtaran tevekkül budur Mü’mine yakışan tefekkür de budur işte Doğru tevekkül anlayışı nedir? Evrendeki olaylar bir düzen ve yasalar çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içinde olmaktadır. İnsanlar akıl ve iradeleriyle sebepleri bulabilirler. İnsan evrende geçerli olan yasaları gözeterek, çalışır, çabalar, sebeplere sarılır, ondan sonra Allah'a güvenir. Bir çiftçi tohum ekmeden ürün elde edemez. Çiftçi tarlasını zamanda sürmeli, ekmeli, gübrelemeli ve sulamalıdır. Sonra da bol ve iyi ürün alabilmek için Allah'tan yardım dilemelidir. Çalışmadan başarıya ulaşılamaz. Bir öğrenci önce derslerin devam edecek, doğru, dürüst çalışacak, ödevlerini zamanda yapacaktır. Sonra Allah'tan yardım isteyerek başarılı olmasını dileyecektir. Kısaca gerçek anlamda tevekkül eden kimse işinin gereğini yapar ve sonucu Allah'tan bekler. Doğru olmayan tevekkül anlayışı nedir? İnsanın çalışmayı bırakıp, tembellik ederek, kendisinin yapması gereken işleri Allah'a havale etmesi, doğru bir tevekkül anlayışı değildir. Örneğin bir öğrenci dersine çalışmadan "Ben Allah'ın yardımına güveniyorum, Allah bana yardım eder" diyerek sınava girmesi yanlış bir düşüncedir. Çalışmadan, hiçbir çaba göstermeden başarılı olmaya beklemek tembelliktir, miskinliktir. Tevekkül’ün yeri Tevekkülün yeri kalptir Zahiri olarak çalışmak kalpteki tevekküle aykırı değildir, tam aksine tevekkülün bir parçasıdır İnsan, takdirin Allah cc tarafından olduğuna yakin olarak kanaat ettiğinde, her hangi bir isteğini elde edemediği zaman; “Allah cc takdiri budur” Elde ettiğinde ise “Bu Allah Azze ve Celle’nin bir lutfudür” diye düşünür Bu şekilde tevekkülü sağlam olan kimsenin başkaları hakkındaki tevekkülü de sağlam olur. Yani kendi nefsinin acizliğini bildiği için kendisine güvenmeyen kimse, başkalarının da kendisi gibi aciz olduğunu bilir ve onlara güvenmez, sadece Allah’a güvenir Unutmamak lazımdır ki bütün kainatı ve içindekileri Allah Azze ve Celle yaratmıştır ve onları rızıklandırmayı, muhafaza etmeyi de üzerine almıştır Böyle olduğu halde Allah’tan cc başka şeylere tevekkül etmek, onlardan medet beklemek ne kadar yanlıştır. Tevekkül ile ilgili Hadis-i Şerifler Halid’in oğulları Habbe ve Sev radıyallahu anhüm anlatıyor “Resülullah aleyhissalatu vesselam bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte kendisine yardım ettik. “Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık hususunda yeise düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır” buyurdular.” Amr İbnu’l-As radıyallahu anh anlatıyor “Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki “Şüphesiz, her derede, ademoğlunun kalbinden bir parça bulunur yani kalp her şeye karşı bir ilgi duyar. Öyleyse kimin kalbi bütün parçalara ilgi duyarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına hiç aldırmaz. Kim de Allah’a tevekkül ederse, kalbinin her şeye ilgi kurarak dağılmasını önlemek için Allah ona yeter.” Tevekkül ile ilgili bir hikaye İbrahim ibni Ethem ile Şekik’ül Belhi Rahmetullahi aleyhim Mekke’de karşılaşırlar. İbrahim, Şakik’e “seni bu duruma getirmeye sebeb ne oldu” diye sorar. Şakik şöyle cevap verir. “Günlerden bir gün çöle varmıştım. Kıraç bir yerde yatan, kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime “burada oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetleyim.” Dedim. Kuşun karşısında yere çöktüm. O sırada gagası arasında çekirge taşıyan başka bir kuş geldi. Kırık kanatlı kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun gagasına bıraktı. Bu durumu görünce içimden “bu kuşu öbürüne vasıta kılan ulu Allah nerede olursa olayım benim rızkımı da sağlamaya kadirdir” diyerek kazanç peşinden koşmaya son verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım” İbrahim Ethem O’na -“Peki neden sen o kırık kanatlı kuşa yiyecek taşıyan sağlam kuş olup ta daha yüksek dereceli olmak istemiyorsun? Sen peygamberimizin Sallallahu aleyhi ve sellem yüksel el veren elin alçak elden alanın eli daha hayırlıdır” diye buyurduğunu duymadın mı? Bu cevabı alan Şakik, İbrahim’in elini tutarak öptü ve “Ya Ebu İshak sen bizim üstadımızsın” dedi. Sözlükte tevekkül ne anlama gelmektedir? 1- Her şeyi tanrı'ya bırakma. 2- Tanrı'dan bekleme, yazgıya boyun eğme. 3- Arapça Erkek ismi. 4- Her şeyi allah'a bırakarak, yargıya boyun eğme. Din kategorisindeki diğer sorular
Sözlükte vekl kökünden türeyen tevekkül kelimesi güvenmek anlamına gelir. Bir iş, bir amaç uğruna çabalanmanın ardından Allah’ın verdiğine razı olunmasıdır. Hadislerde ve Kur’an-ı Kerim’de tevekkül kavramı Ne Demek?Tevekkül kelimesi Arapça bir kelimedir. Dilimize Arapça dilinden geçmiştir. Sözlükte “Allah’a güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” manasına gelir. Birine güvenip dayanan kimseye mütevekkil, güvenilene vekil denir. Tevekkül “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” şeklinde Etmek Nedir?Tevekkül kelimesi sözlük anlamına göre terim olarak kullanılmaktadır. Genel olarak yardımcı bir fiil ile beraber kullanılır. Genellikle tevekkül kelimesi birine güvenmek ve birine olan inancı korumak anlamında etmek ise kişilerin olaylar karşısında güvenini kaybetmeden Allah'ın verdiği kadere razı olmak Nasıl Edilir?Bir ayette Resul-i Ekrem’e kamu işlerinde çevresindekilerle istişare etmesi öğütlenmiş ve ardından, “Kararın kesinleşince artık Allah’a tevekkül et, Allah kendisine tevekkül edenleri sever” buyurulmuştur. Talak ssresinin başlarında Allah’a tevekkül eden kimseye O’nun kâfi geleceği ve Allah’ın mutlaka emrini yerine getireceği bildirilmiş, bu açıklamalar tevekkül düşüncesinin meydana gelmesinde belirleyici olmuştur. Resulullah’ın teheccüd namazı sırasında yaptığı uzunca bir duada şu ifadeler yer alır “Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, sana yöneldim”Tevekkül DualarıTürkçe okunuşuHasbunâllâhu ve ni’mel vekîlvekîlu.Anlamı"...Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir." Âl-i İmrân sûresi, 173Türkçe okunuşu“Bismillahi, hasbiyallahu tevekkeltü alallahi, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah.”Anlamı“Allah’ın adıyla! Allah’a tevekkül ettim. Allah’a dayanmaktan başka kudret ve kuvvet yoktur.” duâsını okumalıdır. Ebû Dâvud, Edeb, 102-103Türkçe okunuşu“Allâhümme leke eslemtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve ileyke enebtü ve bike hâsamtü ve ileyke hâkemtü, fağfir-lî mâ kaddemtü vemâ ahhartü vemâ esrartü vemâ alentü, ente’l-mukaddimü ve ente’l-muahhir, lâ ilâhe illâ Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Kitabın ile hükmettim. Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.” Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; 35Türkçe okunuşu“Bismillahi, tevekkeltü alallahi, allahümme inna neu'zü bike min en nezille ev nezille ev nezlime ev nüzleme ev nechele ev yüchele a'leyna."Anlamı“Allah’ın adıyla tevekkül ettim. Allah’ım! Ayağımızın kaymasından, şaşırmaktan, zulmetmekten zulme uğramaktan, cahillik etmekten veya bize cahillik edilmesinden sana sığınırız.” Tirmizî, Deavât, 35.Tevekkül İle İlgili Ayetler“Mü’minler Hendek Harbi için toplanıp gelmiş düşmanı gördükleri zaman, “Allah’ın ve Resûlünün bize va’dettiği işte budur, Allah ve Resûlü doğru söyledi” dediler. Bu onların iman ve teslimiyetlerini artırıp pekiştirdi.” Ahzâb sûresi, 22“Bazı münâfık kişilerin müslümanlara düşmanlarınız size hücum için hazırlandılar; aman onlardan sakının!’ demeleri, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve Allah bize yeter, ne güzel vekildir O!’ dediler. Bunun üzerine onlara hiç bir zarar dokunmadan, Allah’ın nimet ve ikrâmlarıyla döndüler. Böylece Allah’ın rızâsına tâlip oldular. Allah büyük kerem sahibidir.” Âl-i İmrân sûresi, 173-174“Gerçek mü’minler o kişilerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. Allah’ın âyetleri okunduğunda bu âyetler onların imanlarını pekiştirir de sadece Rab’lerine güvenip dayanırlar.” Enfâl sûresi, 2“Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip sığın!” Furkân sûresi , 58“Mü’minler Allah’a güvenip dayansınlar!” İbrâhim sûresi, 11“Bir işe azmettiğinde artık Allah’a güven!” Âl-i İmrân sûresi, 159“Allah’a güvenene, Allah kâfidir!” Talak sûresi, 3
tevekkül ile ilgili hadisler arapça